17.yy
itibariyle büyüyerek Osmanlı’nın en büyük ticaret merkezlerinden biri haline
gelen Kemeraltı Çarşısı, bugün hala İzmir denince akla gelen ilk yerlerden bir
tanesi. İlk yapıldığı yıllarda üzeri tonoz ve kiremit örtülü bir kapalı çarşı
görünümünde olan Kemeraltı, yıllar geçtikçe modern binaların yapılmasına rağmen
tarihi dokusunu muhafaza etmeye devam ediyor. Hanlarıyla, çalgıcılarıyla,
meşhur mesir macuncularıyla ve daha nicleriyle herkesin uğrak noktası olarak
karşımıza çıkıyor Kemeraltı Çarşısı.
İzmir
denince akla gelen ilk yerlerin başında gelir Kemeraltı Çarşısı. Herkesin ortak
noktası olan bu yerde kimisi alışveriş yapar, kimisi de sadece o tarihi havayı
almaya gelir Kemeraltı’na. İlk yıllarında üzeri tonoz ve kiremit örtülü olan Kemeraltı,
zamanla modern yapıların hayatımıza girmesine rağmen tarihi özelliğini koruyan
bir yer. Hanlar ve bedestenleri ile meşhur olan bu 7000 bin yıllık yerin bir
başka güzelliği de tabii ki çarşı içinde geçimini sağlayan insanlar. Neşesi bir
an olsun eksilmeyen çalgıcılar, İzmir’in meşhur mesir macuncuları, hüzün ve
mutluluğun adresi çiçekçiler ve daha nicesi. Bunların yanı sıra Türk el
sanatları örnekleri yansıtan seramiklere, çini panolara, dokuma yaygıları ve
halıların satıldığı yerlere ev sahipliği yapıyor tarihi Kemeraltı Çarşısı.
Müzik benim hayatım
Müziğe
yıllarını vermiş olan Ali Bey, Kemeraltı’nın ruhunu oluşturan kişilerden bir
tanesi. Tam 30 senedir sokak çalgıcılığı yaptığını ve Kemeraltı’nın kendisine
ev olduğunu ifade eden Ali Bey: “Kemanı çocukluğumda çalmaya başladım.
Genlerimden mi bilmiyorum ama elim çok çabuk alıştı ve bir daha bırakmadım. 30
senedir çalıyorum. Kemeraltı’ndan geçen her insan muhakkak beni tanır.” dedi.
Hayatının müzik olduğunu ve kazancını bu yolla sağladığını söyleyen Ali Bey
şöyle devam etti: “Keman ve diğer enstrümanlar benim için hayat demek. Alın
teri derler ya, benimki aynı zamanda elimin teri. Kendimi bildim bileli bu
ellerle geçinirim ben. Geçim telaşı bir tarafa insanların yüzündeki tebessümü
görmek bu işin en güzel tarafı.” dedi. Kemeraltı Çarşısı’nın kargaşasında güzel
sesiyle kendisini dinleten Ali Bey, gücünün ve sesinin yettiğince işine devam
edeceğini söyledi.
500 yıllık bir miras
Tarihi
Kemeraltı Çarşısı’nın olmazsa olmazlarından bir tanesi de meşhur mesir
macuncuları. Zeki Bey, her gün minimum 150 bin, maksimum 750 bin kişinin işi
düştüğü bu çarşının en renkli karakterlerinden bir tanesi. İzmir’in meşhur
mesir macununu Kemeraltı’nı ziyaret eden insanların beğenisine sunan Zeki Bey,
işini zevkle yaptığını söylüyor: “Ben satıyorum diye söylemiyorum ama mesir
macunumu tatmayan pişman olur. Bunu her gelene söylüyorum. Macunumu yiyen
insanlar da yedikten sonra doğru söylüyormuşsun diyor. Bu da işimi daha da
sevmemi sağlıyor.” İşi gereği birçok insanla tanıştığını ifade eden Zeki Bey: “Kemeraltı’na
her gün yüzlerce turist geliyor. Mesir macununu görünce çok merak ediyorlar.
İlk başta yemeye çekiniyorlar ancak tadını aldıktan sonra durmak bilmiyorlar.”
dedi. Giydiği geleneksel mesir macunu kıyafetiyle dikkatleri üzerine çeken Zeki
Bey, işin diğer sırrının da bu olduğuna dikkat çekiyor: “Mesir macunu bizlere
Osmanlı Devleti’nden kalan bir miras. Bize özel bir tat olmakla birlikte
tarihimizin bir parçası. 500 yıllık olan bu geleneği devam ettirmenin en önemli
noktası da o hissi yaşatmak. Ben de bu tarihi hissi giydiğim kıyafetlerle
yaşatmaya çalışıyorum.” dedi. Zeki Bey, yolu Kemeraltı’na düşen herkesi
tezgâhının başına beklediğini sözlerine ekledi.
Yorumlar
Yorum Gönder