Paul Williams/ Chicago Daily Tribune, 4 Mayıs 1920
"İngiltere
ve İtilaf Devletleri'nin önerilen barış şartlarının gülünç ve uygulanmasının
imkansız olduğunu anlayacakları konusunda hala ümidimiz var ama bu ümidi
kaybedersek ve dışarıdan yardım gelmezse onları gönül rızasıyla kabul
etmeyeceğiz."
Bu
cevabı bugün bana, lideri olduğu Türk Milli Mücadelesi'nin Rus Bolşevikleriyle
ittifak kurma ihtimali olup olmadığı sorusu üzerine, Mustafa Kemal Paşa verdi.
Cevabında tehdit yoktu.
"Bu
bir halk hareketidir. Halkın desteği olmazsa hareket sona erer. Tüm İslam
aleminin yardımına da bağlıyız. Türkler Müslüman ırkları arasında hür kalan son
ırktır ve İslam alemi hürriyetlerini sürdürmeleri için çaba göstermeye devam
edecektir."
Miiliyetçiler İstanbulda'ki Türk Hükümeti
hakkında ne düşünüyor?
"İngilizlerin
hakimiyeti altında onları tanımıyoruz."
Peki,
Sultan?
"İngilizlerin esiri. Çıkardığı her
fermana burada İngilizlere ait gözüyle bakılıyor ve İngiltere bizim düşmanımız.
Hür bir yönetici olmadan halifeliğin yetkilerini kullanamaz. Beyanatları İslam
alemi tarafından İngilizlerden geliyormuş gibi algılanıyor. Sultan, tüm
dünyadaki İslam liderlerinin ona bildirdiği üzere eğer şuan içinde bulunduğu
koşullar aynı kalırsa, onu artık dini liderleri olarak kabul etmeyeceklerini
biliyor. Hilafet için geleceği tartışmanın sırası değil. Onu Avrupa etkisinden
kurtarmak için mücadele etmeliyiz."
*Mustafa Kemal Atatürk'ün Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'nı yeni üstlendiği dönemde yabancı bir gazeteciye(Paul
Williams) verdiği ilk mülakat 4 Mayıs 1920'de Chicago Daily Tribune'de
yayımlandı.
Le Petit Parisien Gazetesi, Kasım 1922
Gazi Musfata Kemal Paşa Hazretleri’ne Doğu’da yabancılar
aleyhine başlayan ve Ankara kaynaklı görünen hareketin Fransa’da yarattığı
endişeden bahsettim.
Gazi Başkumandan söze başlayarak dedi ki:
-Bana, Avrupalıların ve bilhassa Fransızların Doğu’daki
menfaatlerinden bahsediyorsunuz. Her şeyden evvel şurası bilinmeli ki Büyük
Millet Meclisi Hükümeti kapitülasyonların devamını asla kabul etmeyecektir.
Fakat Türkiye’nin bağımsızlığını tamamen tanımak şartıyla kapılarımız bütün
yabancı devletlere açık olacaktır. Türkiye ve büyük devletler arasında
yapılacak anlaşmalarda yabancılarla dostça ilişkiler tesis edeceğiz. Sizi temin
ederim ki bu sebepten dolayı müttefikler arasında beliren endişe gereksizdir.
Türklerin Barış
Konferansı’nda yapacakları teklifin ana hatları ne olacak?
-Şartlarımız çok açık ve sadedir.
Bağımsızlığımızın kayıtsız ve şartsız onaylanmasını talep ediyoruz. Bu kısa
cümlede programımızın ana hatları içinde bulunan toprakların bize verilmesinde
ısrar edeceğiz. Bu topraklarda tamamıyla müstakil, yani kapitülasyonsuz bir
Türkiye yaşamasını istiyoruz. Şu aralar ortada herkesin bildiği bir Boğazlar
meselesi var. Biz Boğazların açılmasını ve serbestiğini teklif ediyoruz. Tek
şartımız İstanbul’un ve Marmara Denizi’nin güvenliği.
Ankara Büyük Millet Meclis Hükümeti’nin Anadolu’da
oturan yabancılara karşı tutumu Bolşevikler tarafından yapılanlara benziyor.
Türkiye’de komünizim şeklinde bir idare mi teshis etmek istiyorsunuz?
-Yeni Türkiye’nin
eski Türkiye ile hiçbir alakası yoktur. Osmanlı hükümeti tarihe karışmıştır.
Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur. Tabii millet değişmemiştir. Aynı Türk unsuru
bu milleti teşkil ediyor. Ancak idari şekli değişiyor. Ankara Hükümeti’nden
önce İstanbul’da bir sultan ve bunun hükümeti vardı. Millet, memleketin
işlerine iştirak edemiyordu. Bu yönetim şekli millete arzuladığı özgürlüğü
sunmak için yeterli değildi. Yeni hükümet millet tarafından seçilmiş ve icra
gücü olan milletvekillerinden oluşuyor. Gerçekte hakim olan ve her şeyi idare
eden merci, Millet Meclisi’dir.
Şurası
unutulmamalıdır ki bu yönetim tarzı bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü biz ne
Bolşeviğiz ne de komünist! Ne Bolşevik ne de komünist olamayız. Çünkü biz
milletperver ve dinimize hürmetkarız. Özetle bizim yönetim şeklimiz tam bir
demokrat hükümetidir. Ve dilimizde bu hükümet ‘Halk Hükümeti’ diye
adlandırılır.
Gücü ve içine dönüklüğüne rağmen Gazi Mustafa
Kemal Paşa’nın kişiliği sade, özgür ve kibirsiz. Çok az zamanı olmasına rağmen,
heyecan ve ilham veren açıklamarına 45 dakika ayırdı.
Yüzünde zayıflık, bezginlik, hedefsizlik ve bir şeyleri
saklı tuttuğu izi yok. Sıradanlığın hakim olduğu günümüzde, olgunlaşmış,
odaklanmış bir enerji ve gücü var.
Mustafa Kemal, tarihi önem taşıyan açıklamalarda bulundu.
Milli Türk hareketinin başlangıcından bu yana titizlikle kullanılmayan
Cumhuriyet kelimesini kullandı:
“Size Türk Anayasası’nın ilk maddesini tekrarlamak
istiyorum. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kuvveti ve yasama
yetkisi, milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’nde
belirir ve toplanır. Bu iki cümlenin yorumu bir kelimenin şüpheye yer
bırakmayan tanımlamasıdır: Cumhuriyet!”
Yeni Türkiye’deki gelişme henüz tamamlanmadı. Ancak çok
kısa zamanda Türkiye, tüm şekliyle ruhen zaten olduğu yapıya kavuşacaktır:
Cumhuriyet!
Avrupa’nın ve Amerika’nın diğer cumhuriyetleri gibi,
temel ilkelerindeki birliğe rağmen çok farklı olmaları gibi, bugünkü Türkiye’de
sadece bazı dış çizgilerde diğer cumhuriyetlerden farklı. Ama ilkesel yapı
olarak değil. Tüm diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi burada bir bağımsız
parlamento var, tüm bakanlar kendi alanlarından sorumlu.
Türk ve diğer bilinen temel yönetim biçimlerini akıl dolu
şeklinde analiz ettikten sonra Atatürk şu sonucu çıkarıyor:
“Biz cumhurbaşkanı, başbakanı ve sorumlu bakanları olan
bir cumhuriyet olacağız. Yeni Türkiye’nin başkenti hakkındaki soru da
böylelikle kendiliğinden ortaya çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti
Ankara’dır!”
Gladys Baker, 21 Haziran 1935
Yakın bir
gelecekte savaşın çıkmasının olası olduğunu sanıyor musunuz?
-Savaş tehlikesi bulunduğumuz zamanda da vardır… Ancak
şimdiki durumda en acil gereksinim, komşu ülkelerinin birbirlerinin özel
gereksinimlerini, sorunlarını görüşmeleridir. Bundan başka bölgesel
antlaşmalar, barışın korunması için değerlerini şimdiden kanıtlamışlardır.
Türkiye’de
Bolşevikliğin yayılmasından korkuyor musunuz?
-Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümeti’nin
ilk amacı, halka hürriyet ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil
halkımıza da iyi bakmaktır.
Neden ‘diktatör’
diye anılmaktan hoşlanmıyorsunuz?
-Ben diktatör değilim, benim gücüm olduğunu söylüyorlar,
evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü ben
zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini
iradesine bağlayandır. Ben kalpleri kırarak değil,kalpleri kazanarak hükmetmek
isterim.
Mutlu musunuz?
-Evet, çünkü başardım!
*Kaynak: Hürriyet Gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder