Ana içeriğe atla

Arda Güler'i Fenerbahçe Altyapısına Getiren Sihirli El: Serhat Pekmezci


Sene 2017.. Ben ve sevgili dostum B. Buğra Soysal, bir okul projesi kapsamında o dönem Altınordu Futbol Kulübü'nün Şef Scout'u Serhat Pekmezci ile Altınordu'nun altyapı ekosistemine dair bir röportaj yapmıştık. Arda Güler'i 14 yaşında Gençlerbirliği altyapısından Fenerbahçe'ye getiren Pekmezci, şimdilerde kesinlikle konuşulması ve takdir edilmesi gereken bir isim. 

Bugün, Türk topraklarından yetişen bir futbolcu lig tarihinin en yüksek bonservis bedeliyle dünyanın en büyük futbol kulübüne transfer oluyorsa, bunda Pekmezci'nin büyük bir katkısı var. Serhat hocayla yaptığımız röportajı hem dijital hem de fiziksel olarak saklıyordum. Sanırım bir okul projesi olmaktan çıkarıp yayımlananın zamanı geldi. Google Drive'da ufak bir aramanın sonucu olarak sohbetimizi buldum. İşte Buğra ile yaptığımız Serhat Pekmezci röportajı.

Altınordu altyapılarında uygulanan sistemin hayata geçme sürecinden bahseder misiniz?

Kulüp başkanımız Mehmet Seyit Özkan, öncesinde hem futbol oynamış hem de futbola tutkuyla bağlanmış bir insan olarak 50 yaşında futbola, bu toprakların çocuklarına yatırım yaparak, kendi özel işindeki üretimindeki futbol dünyasında da yapmak istemiş. Çünkü tüketen bir toplum olduğumuzu fark etmiş. Sürekli tükettiğimiz için de sürekli borçlanıyoruz. Hâlbuki Avrupa’daki en genç nüfusa sahip ülkeyiz. 

Uzun vadede futbola yatırım yaparsanız, futbolcu da üretebilirsiniz ve ülkeye sadece demir-çelik değil, futbolcudan da döviz sokabiliriz. Mehmet Bey de bu düşüncelere doğrultusunda uzun ve meşakkatli bir yola baş koymuş. 2007 Ocak ayında Buca’da tesislere temel atarak bu işe başlamış. Öncesinde entelektüel bir birikim oluşturmuş, Avrupa’da birçok takımın altyapı tesislerini gezmiş, rapor yazmış ve bunları kendine göre yorumlamış. Ardından Ocak 2007'de, sadece oyuncu yetiştirme odaklı olarak bu projeyi hayata geçirmiş.

Altınordu’nun uyguladığı bu sistem genç futbolculara neyi vadediyor ve sistemin temel öğretisi nedir?

Ne yazık ki spor yapmayan bir toplumuz. Bu nedenle topluma çocuklar özelinde sporu sevdirmek birinci önceliğimiz. Ağaca değil ormana bakarsak, Türk toplumuna sporu aşılamak, okumayı sevdirmek, tiyatro ve sinema sevgisi aşılamak ve en önemlisi de çocuklara evrensel insan olabilmelerine katkı sağlamak. Çocukları yetiştirirken de bir yandan anne ve babaları da eğitmek en önemli arzumuz. Bu amaçla da Mehmet Bey futbol okullarına çok önem veriyor. 

Özellikle futbol oynanmayan taşralarda futbol okulu açtık ve oradaki çocukların spor yapmalarına imkân sağladık. Kıyıda köşede kalmış, çarkın dışına itilmiş ancak çok donanımlı antrenörlerle de tanıştık. Kurumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ Spor yapan toplumlarla spor yapmayan toplumlar arasında çok büyük bir uçurum var. Zaten gelişmiş ülkelere baktığınız zaman spora ve spor yapılacak alanlara çok ciddi yatırımlar sağlanıyor. 

İkinci öğretimiz, Türkiye coğrafi ve sosyolojik olarak çok zengin bir genetiğe sahip. Baktığınız zaman Brezilyalılar Güney Amerikalı, Almanlar Germen, İskandinavlar Viking kökenliler ancak Türkler öyle değil. Bizim toplumumuz içerisinde Çerkez de var, Balkan kökenliler de var, Orta Asya’dan göç etmiş Yörükler de var, Lazlar da var, Kürtler de var. Bu nedenle çok zengin bir mozaiğe sahibiz. Bu açıdan Türkiye Altınordu’nun ön gördüğü doğru futbolcu yetiştirme projesini hayata geçirip, uzun vadede bir planlama yaparsa çok ciddi anlamda 10 yıl gibi kısa bir zamanda ülkeye döviz girdisi sağlar ve Türk futbolcular kendini Avrupa’da ifade etme imkânı sağlar. 

Avrupa’nın büyük liglerine ihraç ettiğimiz oyunlar oralara aynı zamanda kültür transferi de yapmış olacak. Böylelikle Türk insanı kendisini çok daha etkili bir şekilde ifade etme imkanı yakalamış olacak. Bu bağlamda Almanya örneğini vermek çok doğru olacaktır. Almanya’nın 2005 ve 2015 yılı arasında yaptığı futbol devrimini, ‘Almanlar zaten yüz yıldır böyle’ diye okumak körlük olur. Jürgen Klinsmann’ın başlattığı devrim 10 yıl gibi kısa bir zamanda Bundesliga’yı dünyada en çok izlenen ilk üç ligden biri haline getirdi. Almanlar yapmış oldukları yatırım ve faaliyetleri kendimiz denetleyemeyiz bir Belçikalı bizi denetlesin diye Double Pass şirketiyle anlaşmışlar. Çünkü insanın olduğu her yerde kayırmacılık olur. O yüzden de madem bu kadar ciddi ve uzun vadeli bir yatırım yapıyoruz, bizi başkası denetlesin demişler. Sonucunda da Brezilya milli takıma 7 gol atan bir takıma evrildiler.

Sporun yanında sosyal faaliyetlere de önem veren bir altyapı modeline sahipsiniz. Peki futbolcularla ne tarz kültürel faaliyetler gerçekleştiriyorsunuz?

Altyapımızda oynayan çocuklarımızın sosyal gelişimleriyle ve farkındalıklarıyla ilgili faaliyetlere önem veriyoruz. Örneğin Torbalı tesislerimizde organik tarımla ilgili faaliyetler yapıyoruz. Domates, biber, salatalık ve biber ekiyoruz. Bütün bunları da altyapıdaki çocuklar ekiyor, tohumlarını onlar serpiyor, onlar suluyor ve ürün çıktığında onlar topluyorlar. Böylelikle sofraya gelen yemeklerin ne zahmetler geldiğinin farkına varıyorlar. Sonucunda da binbir zahmetle sofralarına gelen gıdaları çöpe atmıyorlar. Aynı şekilde onlar da bir tohumdu, onlar da büyüdüler ve sürecin ne kadar zorlu bir çaba gerektirdiğini anlıyorlar. 

Bunun dışında yine tesisimizde bir ahırımız var. Orada bir buzağın doğum yapışına şahit oldular. O annenin yavrusuna ne kadar bağlı olduğunu, onu hayatta tutabilmek için ne fedakârlıklar yaptığını gördüler. Torbalı tesislerimizdeki ineklerimizden süt sağmayı öğrendiler. O bir bardak sütün ne kadar önemli olduğunu saatlerce anlatsanız dahi, arkanızı döndüğünüzde çocuk o sütü dökebilir. Ancak o sütü sağmak, ne şartlarda temin edildiğine şahit olmak o gıdanın ne kadar önemli olduğunu anlatmanın en etkili yolu. Çocuklarımız da bunu yerinde gözlemleyerek önemini çok daha iyi kavrıyorlar. 

Bunun dışında her hafta mutlaka sinemaya ve tiyatroya götürüyoruz. Yurtdışındaki turnuvalara götürüyoruz. Şimdi yeni bir proje hayata geçiriyoruz ve her gün belli saat aralıklarında kitap okuma seansları gerçekleştireceğiz. Çocuklarımıza öğrenmeyi öğreterek, farkındalıklarını geliştiriyoruz. İnsan farkındalığını nasıl arttırabilir, analitik zekâsını nasıl geliştirebilir bunlar üzerine çalışıyoruz. Bunun en etkili yolu da tabii ki okumak. Bunun yanı sıra müziği çok önemsiyoruz. Beyninin her iki lobunun da çalışabilmesi için müzikle ilgili faaliyetlerimize en kısa zamanda başlayacağız. Çocuklarımızın karar verme yeteneğini geliştirebilmek için satranç öğretiyoruz. Mutlaka haftada en az iki saat satranç oynuyorlar. Böylelikle analitik düşünme yoluyla daha etkili karar vermelerine yardımcı oluyoruz. 

Altyapıda futbolun yanı sıra çocukların gelişimi adına başka sporlar da yaptırıyor musunuz?

Elbette. Futbol bir saniye ve altında kararların alındığı bir oyun. Bunun için rakibin hamlesine göre tekrar ikinci bir hamle yapabilmeniz gerekiyor. Bunu da araştırdık ve tekvando derslerine başladık. Başkanımız Mehmet Bey’in ve benim en önemsediğimiz konulardan bir tanesi jimnastik. Bu nedenle bir jimnastik kulübü bile kurduk. Altınordu Jimnastik Kulübümüz hafta sonları bütün çocuklara jimnastik eğitimi veriyor. Çünkü jimnastik bedeninin tanımak adına çok önemli bir spor. Aynı zamanda kendi vücut ağırlığıyla kuvvetlenmesini sağlayan bir spor. Bu sebeple Türk futbolu açısından çok önemli bir atılım gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum.

Altınordu altyapısını diğer altyapılarda farklı kılan temel özellikler neler?

Bizi farklı kılan en önemli etken, üretme odaklı bir yol izleyişimiz. Türkiye’de futbol dernekler yasasına göre yönetildiği müddetçe hiçbir kulüp altyapıda üretim odaklı olamayacak. Çünkü yönetimler yıldan yıla yönetimleri değişiyor. Bu değişince de yöneticiler uzun vadeli planlar yapmıyorlar. Halkımız da sabırsız. Kısa vadede büyük başarılar görmek istiyorlar. Bu yüzden altyapıya yatırım yapman, tesisleşmen, oyuncuları üretmen insanların umurunda değil. Hâlbuki birçok insanımızın çocuğu da altyapılarda oynuyor fakat bu konuda farkındalığımız çok düşük. 

Türkiye’de bir devrimi gerçekleştirdik aslında fakat pek popüler olmadığı için dillendirilmedi. Türkiye futbol tarihinde ilk kez Türkiye 2. Liginden, Alman 1. Ligi Bundesliga’ya bir oyuncu transfer oldu.  Bırakın ikinci ligden, birinci ligden bile bir oyuncumuz Bundesliga’ya transfer olmamışken, biz altyapımızdan çıkan oyuncumuz Çağlar Söyüncü’yü Bundesliga’ya yolladık. Şuanda da Bundesliga’nın en başarılı stoperlerinden biri haline geldi. Hayata geçirdiğimiz bu modeli, diğer kulüplerinde uygulamasını isteriz. Baktığımız zaman ciddi kıpırdanmaların yaşandığını görebilirsiniz. Bu da Altınordu’nun altyapı konusunda model olarak alındığının bir göstergesi. 

Altınordu’nun Altyapıdan yerli üretim amacı dışında uzun vadede sportif başarı hedefi var mı?

Altınordu, Cumhuriyetin ilk kulübü. O gün bugündür kendisine tamamen bu topraklarda doğmuş ve tamamı altyapıdan yetişen oyuncularla Süper Lig’e çıkmak ve kalıcı olup, Avrupa kupalarına katılmak gibi bir hedef koyan tek kulüp. Süper Lig’e çıkmak kısa vadede ciddi kazançlar sağlar fakat asıl amaç orada kalıcı olmak olmalı. Bu nedenle altyapımızdaki oyuncuların gerek dil bilmeleri gerek farkındalıklarının üst seviyede olmaları, gerekse Avrupa’da yaşıtlarıyla aynı fizyolojide olmaları çok önemli. Çünkü bu işin fiziksel, mental ve sosyal boyutları var. Bunların tamamlanması ile birlikte bu sistem bizi yukarı taşıyacak. Sürdürülebilir başarının bir diğer boyutu da kurumsallaşma. Altınordu Futbol Kulübü 2023’te yüz yıllık bir kulüp olacak. Gönül ister ki yüzüncü yılımızda tamamen kurumsallaşmış, felsefesini ve vizyonunu kemikleştirmiş bir ekiple yukarıya çıkalım. Eminim bunu da başarırsak arkamızdan çok daha fazla sayıda Altınordu gelecektir. 

Almanya’da ki gurbetçi oyuncularda bu gözlem havuzuna giriyor mu? Yerli statüsüne giriyor mu, onlarda farklı bir konumda mı?

Ya şu ana kadar aslında girdi. Mesela şuan Erdoğan Yeşilyurt kardeşimiz var A takımımızda çok başarılı bir şekilde mücadele ediyor. Çok karakterli bir futbolcu oda. Ancak tabi Almanya’dan gelecek oyuncuda bir nevi transfer olacak. Ancak ben örnek alınacak, çocuklarımıza profesyonelliği öğretecek bir oyuncunun gelmesi taraftarıyım. Düşünün şimdi diyelim ki Hamit Altıntop Almanya üçüncü liginde oynuyor. Mesela ben Hamit Altıntop’un bizim takımımıza transfer olmasını çok isterdim. Çünkü baktığınız zaman müthiş bir kariyer. Yani Almanya’da başlayan, Schalke oradan Bayern Münih, Bayern Münih’ten Real Madrid, Real Madrid’den Galatasaray bu süreçte A Milli takım. Dünyanın en büyük yıldızlarıyla oynamış, üç dört tane dil bilen, dünyanın en büyük teknik direktörleriyle çalışmış. Bu işin altyapısını, üstyapısını bilen, ruhunu bilen müthiş bir örnek. Çokta karakterli beyefendi bir insan. Düşünün yani hangi antrenman Hamit’in çocuklarla bir saat geçirmesini sağlayabilir. Çünkü işin dediğimiz gibi biraz önce mental kısmı da çok önemli. O açıdan ben bazı transferlerin yapılması tarafındayım ama tabi buna teknik ekip karar verir. 

Biraz romantik bir soru olacak ama biz hepimiz küçükken mahalle arasında halı sahada top oynarken “Birisi gelse bizi keşfetse” diye hayallere kapılırdık. Hiç öyle bir olay oldu mu Altınordu Scout ekibinin başında olarak size soralım. Bir mahalleye gidip veya bir halı sahaya gidip kimliksiz bir şekilde gözlemliyor musunuz küçük yaşta ki futbolcuları?

Kimlikli veya kimliksiz olmak tamamen stratejik bir konu. Bazen Altınordu amblemi taşıyan eşofmanlarımızla gitmek orada ki kulüp yöneticilerini orada ki çocukları, antrenörleri çok heyecanlandırıyor. Çünkü biz Giresun Görele’ye de gidiyoruz Erzurum’a da gidiyoruz Yakutiye ilçesine de gidiyoruz, Maraş’a da gidiyoruz, Ereğli’yi de gidiyoruz, hiç olmayacak yerlere de gidebiliyoruz. “Altınordu gelip bizleri de izliyor” demelerini sağlamak için o inancı vermek için onlara kimliğimizle gidiyoruz. Ama bazen de tabi sivil gitmemiz gereken yerlerde oluyor. Çünkü oyuncunun sadece saha içerisinde ki yetenekleri bir tarafa saha dışında ki uyumu, mental durumu, ailesinin çocuğa yaklaşımı çok başarı odaklı mı yoksa çocuğun sadece spor yapmasının mutluluğunu tatması için başlatmış.

Bunları öğrenmek için de sivil gidiyoruz. Ama çok iyi bir örgütlenme kurduk bu 4 yıl içerisinde. Hemen hemen hiçbir turnuvayı kaçırmıyoruz. İstanbul’da iki tane scout arkadaşımız var biri Anadolu biri Avrupa yakasından sorumlu. İkisi de öğretmen ve futbol il koordinatörleriyle ilçe koordinatörleriyle çok iyi ilişkilerimiz var. Bir tane arkadaşımız Bursa’da, o da öğretmen onun da bursa futbolunun il koordinatörlüğünde çok etkin bir görevi var. Çorlu’da Trakya’yı tamamen tarayan bir arkadaşımız var. Biz hatta buraya 11-12 yaşlarında ki çocukları getirmeliyiz, çok erken yaşta başlatmalıyız dediğimizde bize gülmüşlerdi, “Emzikle getirin ağlarlarsa verirsiniz” diye. 

Tabi ki bunun artıları da var eksileri de var ama çocuğun beslenmesinden tutun da cinsel eğitimine, annesinden kopma duygusuna, başarma iradesine, adanmışlık ruhunun işlemesine, hücrelerine kadar bedeli var tabi. Yani Avrupa’da ki birçok yıldıza bakın sadece futbolda değil tenisçi, basketbolcu, yüzücü, kayakçı, golfçü çok erken yaşta ailelerinden kopup idealleri uğruna çok disiplinli bir şekilde hem mental hem de fizyolojik olarak hayata takımlarına hazırlanmışlar. O yüzden çok ufak yaşta başlıyoruz zaten. Hiçbir okul maçlarını kaçırmıyoruz. Turnuvaları kaçırmıyoruz. Hangi kulüp düzenlerse düzenlesin. 

Mesela bu biraz önce sorduğunuz soruyla ilgili X bir takımın düzenlediği bir turnuvaya biz kimliğimizle gitmiyoruz. Çünkü yanlış anlaşılabiliyor. Türkiye şampiyonaları, Futbol Federasyonu’nun düzenlediği Riva’da ki bölge karma maçları, TÜFAD'ın düzenlemiş olduğu bölge karma maçları hemen hemen her yerde varız. Çok fedakarca çalışıyoruz. Tabi görmekle bakmak arasında ki farkı önce çalıştık arkadaşlarla. Çünkü yetenek biraz önce dedik ya tanımları çok iyi yapmak lazım diye yetenek nedir derseniz yüzlerce tanım ortaya çıkar. Ama yetenek becerikli olma iradesi çok kısaca anlatırsak. Futbola uyarlarsak tabi doğuştan gelen topa ilk dokunması, doğuştan gelen helikopterik zekası yani uzamsal zekasının çok iyi olması senfonik hayal gücünün çok iyi olması falan bunların hepsi çok önemli ama arkadaşlarımızda bu konularda yetkin. Zaten ekibin başında olarak söylüyorum bazı eski futbolcu abilerimiz var yanlış anlamasınlar bunu da ben oyuncunun yürüyüşünden anlarım falan bizim öyle bir ağzımız hiçbir zaman olmadı. Yani yürüyüşünden falan biz anlamıyoruz, beyninin içine girmeye çalışıyoruz. 

Trakya’da ki scout'umuz işletme mezunu burada ki İzmir’de ki scout'umuz sörf eğitmeni, diğer scout'umuz kamu yönetimi mezunu. Biz daha çok hayal gücü olan, sanat merakı olan oyuncuları çünkü böyleyseniz böylesini arıyorsunuz. Hayal etmek olmayan bir şeyi düşünmekti bir dönem önce aslında hayal etmek olan bir şeyi nasıl daha iyi bir hale getirebilirim de bir hayal gücü. Bu da sizin her zaman standartlarınızı yükseltmenize neden oluyor. Hep daha iyisi var çünkü. Yani Altınordu nasıl bir kulüp iyi bir kulüp dedikleri zaman ben üzülüyorum. Altınordu mükemmel olmak zorunda. Çünkü iyi mükemmelin düşmanıdır. O yüzden standartları yükseltende çocukların vizyonudur beynidir. Yani bu çocuklar gidiyorlar farklı ülkelerden katılan 36 takımın arasında şampiyon oluyorlar mesela –ki sonuç odaklı hiç değiliz. Baktığınız zaman en cılızları en küçükleri bizimkiler ama orada gidip yeteneklerini gösteriyorlar. Altınordu’nun bu kadar konuşulmasını bu da sağlıyor. Yani Freiburg gelip “Aa burada bir stoper varmış” demiyor. Freiburg’la biz zaten 3 yıldır sürekli dirsek temasındayız birçok turnuvalar yaptık, birçok scoutları, küçük takımları buraya geldi. “Altınordu yetiştirmişse iyi yetiştirmiştir” önce kulüplerin bilinçaltına bunu sokmaya çalışıyoruz. 

Ege Cup’ta burada Pulusic’i keşfeden Dortmund’un şef scout'u Pröpper aynı dönemde gelip bizim akademimizi de ziyaret etti ve ismi çok önemli değil inşallah bahtı açık olur bir tane kalecimizi çok beğendi ve bize ön protokol bile önerdi. Pulusic’i beğenen kafa ondan iki yaş küçük kaleciyi de beğendi. Bu bize gurur verdi ondan sonra bizi davet etti. Dortmund’da tesisleri gezdirdiler. İş sadece antrenman yapıp birinin sizi keşfetmesini beklemenizle olmuyor. Bunun hep basamakları bu yurtdışında ki turnuvalar. Orada da çocuklarımız hem görsel hem de zihinsel anlamda çok iyi anlamda kendilerini ifade ediyorlar. Geri dönüşleri çok iyi oluyor. Çünkü orada çocuklarımız ailelerin yanında kalıyor. Türk ailelerin yanlarında kalıyorlar. Sosyal etkileşim anlamında otelde konaklatmıyoruz çoğu zaman. Aileler gurur duyuyorlar nasıl böyle çocuklarda varmış, nasıl yetiştirmişsiniz diye tabi burada teşekkürü ailelerine etmek lazım. Mehmet beyde hakikaten çok özenli bu konuda. 

Peki altyapıda pedagog var mı?

Yani pedagog problemi ülkenin bir problemi mi bilmiyorum. Eğitim psikoloğu bir organizasyonun olmazsa olmazıdır aslında. Eğer bir travma yaşamamışsa çocuk evet pedagog onunla ilgilenmeli çünkü bizim Yeşilyurt ta ki tesisimizin adı Altınordu Futbol Eğitim Kurumu. Yani biz eğitim kurumuysak eğitim psikolojisini bilen bu konuda uzman insanlara ihtiyaç var. Şu anda çalıştığımız bir psikoloğumuz var Dünya hanım. Çocuklarımızla ilgileniyor sağ olsun fakat pedagog başka bir şey. Benim basketbol scout'u olmam gibi bir şey çok uç örnek olmayacaksa. Kısaca kendini tanımayan hiç kimse kendini tanıyamaz. 

Kendisini tanımakla da ilgili ilk adım beynini çok iyi tanımak. Biz beyni klasik liseden kalma sağ lob sol lob olarak biliyoruz. Yani boyuna kesmişiz beyni sağ lob sol lob. Kimse neo korteks nedir alt korteks nedir yani enlemsel olarak kimse düşünmemiş. Ben bunu daha çok önemsiyorum mesela. Sen zaten farkındalığın yüksekse, sen neo korteksini yeterince tanıyorsan ve evrenin sanan mükemmel bir organ bağışlamadığını kabul ediyorsan yani trafikte canavarlaşmıyorsan o zaman sen biraz bilinçlenme farkındalık aşamasına gelmişsin demektir. 

Eğitmenlerimizi de eğitmek durumundayız. Çünkü bizim eğitmenlerimiz futbol oynamış sonra akademiyi kazanmış. Yani burada ne kadar fizyoloji okudu, ne kadar biyokimya gördü, ne kadar psikoloji biliyor, psikiyatriste hiç gitti mi, kitap okuyor mu, hangi tür kitapları okuyor, müzik ona ne anlam ifade ediyor. Eğitmenlerimizin de eğitime ihtiyacı var. Öğrenmeyi öğrenmek gerekiyor. Bir şeyi nasıl öğrendiğini bilmiyorsan öğrencilere nasıl bir şey öğreteceksin. Bir de sosyolog Malcolm Gladwell’in Outless (Çizginin dışındakiler) adlı kitabında diyor ki “Üçüncü kişiden bağımsız iki kişi o üçüncü kişi hakkında olumsuz konuşma beyinde öyle bir frekanslara yol açıyor ki üçüncü şahıs o iki kişinin yanına geldiğinde hiçbir konuşmaya şahit olmasa dahi kendi hakkında konuşulan olumsuz duyguları emiyor.” Siz dediniz ki bundan bir şey olmaz, topa vuramıyor sonra geldi nasılsın derken gitti. 

Sizin ona bakışınız, tokalaşmanız, ses tonunuz bütün olumsuz düşüncelerinizi veriyor. Böyle konuşmanın o çocuğa zarar vereceğini bilse bu şekilde konuşur mu, konuşmaz. Bu anlamda Athletic Bilbao kulübünün altyapı direktörüyle bir sohbet sırasında ondan bizim oyuncalarımızla kendi oyuncularını kıyaslamasını istemiştim. Bana sizinkiler çok yetenekli bizimkiler çok becerikli diye cevap vermişti. Üstünden iki yıl geçti şimdi ne demek istediğini anladım o zamanlar anlamamıştım Yani demiştim. O da bana şunu söylemişti “sizinkilerin doğuştan topa ilk dokunuşu, oyun zekası, karar değiştirme becerisi öğretilmeden dahi çok iyi ama bizim elimizde bu kadar yetenekli oyuncu yok ama biz 100 yıldır La Liga’da kalıyoruz kalmakta zorundayız. Biz çocuklara futbolu çok iyi oynatır hale getirmek için onlara beceri alıştırmaları yapıyoruz.  Yani futbolu becermelerini sağlıyoruz. Nasıl oluyor? Sabırla. Bir hata yaptığında tekrar düzeltiyoruz. 

Elinizde çok fazla yetenekli oyuncunuzun da olması scout ekibinin iyi çalışmasından mütevellit, Mehmet beyin tesisler yapmasından mütevellit artık Altınordu’yu bütün Avrupa’nın tanımasından mütevellit yeteneğe ulaşma açısından bir sıkıntınız olmuyor. Ama bu yetenek budalalığına asla dönüşmemeli. O yetenekli olarak düşünülen çocukların geri dönüşleri çok ciddi travmalara yol açıyor. Bundan daha iyisi gelir nasıl olursa gönder gitsin tarzı konuşmalar düşünceler bizim ruhumuza felsefemize çok aykırı. Kaş yapacağız derken gözde çıkarmamak lazım.

Küçük yaşta ki futbolcular için önemi ne sizce Uluslararası alanda turnuvada oynamak?

Yani benim ona on saat boyunca sende Bayern Münih’te oynayabilirsin, sende Real Madrid’de oynayabilirsin, sende Dortmund’da oynayabilirsin demem, o çocuğun bahsi geçen takımlarla bir devre oynamasından daha etkili olmuyor. Çünkü işte bir az önce dedik ya alt korteks üst korteks diye. Çocuk o takımda oynayan oyuncuları o formayla gördüğünde o takımın tesislerinde o takımı yenebildiği anda kendisinin de bir gün Avrupa’nın en iyi takımlarından birisinde oynayabileceğine kendisini inandırıyor. Yoksa Çağlar bugün 19 yaşında daha kariyerinin çok başlarında Freiburg istemiş, Beşiktaş istemiş çat diye Freiburg’a gidemezdi, gitmezdi. Çünkü Çağlar en az on sefer Almanya’ya gitmiş ki belli ki oranın üç saat uzaklıkta olduğunu biliyor. 

Hiç gitmeyen bir çocuk Almanya’mı Beşiktaş mı hele biraz da aileden biraz fanatiklik varsa üç büyüklere karşı tereddütsüz bir şekilde Türk takımlarımızı tercih ederdi. Şu anda bütün Almanya bütün Avrupa Çağlar’dan bahsetmezdi. İşte 12-13 yaşından itibaren çocuklar sürekli Avrupa’ya gide gele gide gele artık kendilerini çok daha büyük hedefler koyuyorlar. Çağlar’ın hedefi Freiburg’da futbolu bırakmak değil asla Çağlar’ın hedefi çok daha büyük kulüplere gitmek. Olayın sadece maddi boyutu yok. Galatasaray Beşiktaş’la yılda iki kere oynuyor. Fenerbahçe’yle iki kere oynuyor. Diğer takımlar kusura bakmasında zorluk derecesi yüksek 8-9 maç oynuyor. Ama Çağlar oynayacağı 40 maçın 30 tanesi yüksek düzeyde. 

Geçen sene Freiburg Bundesliga 2’yi şampiyon olarak tamamlamış. İkinci Red Bull Leipzig. Şimdi Leipzig Bundesliga’nın lideriydi Bayern Münih’ mağlup olana kadar. Bir çok kulüple zorluk düzeyi yüksek maç oynuyorlar. İnşallah Çağlar’da mevki olarak pek uygun değil ama Cristiano Ronaldo gibi bizim göğsümüzü kabartır. Çünkü nerede ihtiyaç var Ronaldo oraya koşuyor. Sosyal boyutu çok önemli. Drogba’nın bir iç savaşı bitirdiğini biliyoruz. Bu kadar güçlü bir silah futbol. Bizde çok çağlar var. İnşallah hedeflerimize ulaşırız.

Bu doğrultuda peki Altınordu’nun gelecekte futbol fabrikası olacağını düşünüyor musunuz ?

Futbolcu fabrikası olmak mı birinci hedef olmalı yoksa ülke insanına güvenmiş olmanın haklı gururunu yaşamak mı, ülkedeki birçok futbol kulübüne örnek olmak mı, ülkenin kendi kendine yetebileceğine insanları, siyasetçileri, halkı inandırmak mı, işin içine bilimi katabilmek mi, üniversitelerle iş birliği yapmanın Türk sporunu her anlamda bakın uluslararası kayakçımız, yüzücümüz yok, yelken milli takımımız nerde, ata sporumuz güreş bitme noktasına geldi, halter dopinge batmış durumda, okçulukta Metehan Gazoz bizim göğsümüzü kabarttı bir tek o var yani tesislerimizi arttırmak mı ülkeye sporu sevdirmek mi daha önemli midir derseniz bence biz Altınordu olarak örnek olalım bu şekilde insanları sporun içine katalım. Her branşta dünyaya türkün gücünü gösterelim. Bu çok ırkçı bir söylem olarak düşünülmesin. Soğuk savaşın en büyük silahıdır spor ayrıca spor dünyadaki insanlara ulaşmanın en kolay yoludur. 

Baktığınız zaman Çin dünya kadar para harcıyor liginin izlenmesi için şimdi mesela Türkiye’den bir yatırımcı Çin ligi için yatırım yaptı ve biz ligi izleyebileceğiz. Yani sporcularımız dünyada birçok branşta iyi yerlere gelse Arda turanlar artsa bu ülke turizm ülkesi b ir taraftan yaz, kış , bahar turizmi var buraya birçok yerden insan çeksek bizden kaçan bütün turistler İspanya’ya gidiyor. Daha öncede oraya gitmeyenler bize geliyordu. Tabii bunun bir politik olması lazım, Altınordu’nun büyük sorumluluğu var Türkiye’nin birçok kulübüne örnek olabiliriz. Okumayı yazmayı öğretip çocukları sadece spor alanında değil her alanda geliştirebiliriz. Bizim kültürümüz çok zengin neden halkoyunları oynamış bir gencimiz daha sonra Manchester United’da top koşturmasın ki. Kendimizi her alanda geliştirebiliriz. 

Biz kendi tarihimizi çok iyi bilmediğimiz için bizde belli durumlarda aşağılık kompleksi oluşmuş durumda. Sen ciddi anlamda yatırımını yap kendi gençlerine güven işte Çağlar 4 hafta üst üste Bundesliga’da haftanın karmasına girer. Almanlar daha iyi diyorlar adamların forveti Polonyalı orta sahası Afrika asıllı yok yetenekleri yok. Gekas en son Türkiye’de yetenek probleminin olduğunu düşünmüyorum dedi. Alt yapılarda eğitimle ilgili sıkıntılar olduğunu düşünüyorum dedi. Adam bunu anlamış. Hoffenheim başkanı da bir bilişim uzmanı ben başkanımızla onu çok benzetiyorum takımı amatör kümelerden aldı buraya getirdi. Hoffenheim da müthiş bir ruh müthiş bir felsefe var ama bize geldiklerinde bizim futbolcularımızı hayran hayran izliyorlar. Ama işte eğitimcilerimizi de eğitmek lazım olduğu burada ortaya çıkıyor. İşin sadece antrenmandan ibaret olmadığını eğitimcilerimizin bilmesi lazım. Antrenman dışındaki ergenliktir, davranış bilincidir ve daha bir çok şeyi de eğitimcilerimizin bilmesi lazım. 

Bizim okuduklarımız konuşulanlar hep buzdağının görünen kısmı ama biz başkanımla birlikte buzdağının görünmeyen kısmını çözmeye çalışıyoruz. Öyle olmazsa da zaten kemikleşmez çağları Cengiz'i (Ünder) verirsin arkası gelmez çünkü çıta çok yükseldi. Artık biz alman liginde biz İngiltere liginde oynamak istiyoruz diyorlar.  19 yaşındaki her çocuk alman liginde oynayamayınca kendini başarısız sayacak. Tabi illa Bayern Münih olması şart değil. Bakıyorsun mesela Borussia Dortmund inovasyonda scouting'de müthiş bir atılım yaptı. Batmış bir kulüptü  stadın yüzde 49 hissesini taraftar almasaydı Borrussia Dortmund batmıştı. Bugün birçok kulübümüze örnek olacak bir durum. Yakın zamanda bir anda nasıl bu hale geldiler. Bunu gidip incelemek lazım. Ama işte onların başardıkları şey buzdağının diğer kısmı işte o yüzden "life kinetic" diyor yani adam beyni çok iyi çözmüş. 

Beynin mükemmeli bir organ olmadığını çok iyi kabul etmiş. Bize baktığınız zaman egolar dağları deler herkes de müthiş bir ego var neden beynini mükemmel zannediyor. Neden çünkü alınan kararların çoğu duygularla alınmış kararlar. Baktığınız zaman ülkedeki birçok kulüp borç batağında yani neden böyle şirketleşmek kurumsallaşmak yüzünden. İlla yapılacak yatırımı o yerin yerli ticaretçisi yapsın demiyorum mesela Malatyaspor'a Malatyalı iş adamı yatırım yapsın demiyorum birisi yatırım yapsın bakın görün o zaman nasıl gençlere de yatırım yapılıyor. Neyi transfer etmeliyiz neyi kendi değerlerimize sahip çıkarak katmalıyız bunun ayrımını çok iyi yapmak lazım. Bunlar bir kişinin başaracağı işler değil. 

İşin içinde pedagog var müzik analiz var halk oyunları var anne var yani çok faktör var. O yüzden belki de herkesin bu bilince sahip olması zaman alacak bir durum çünkü. Athletic Bilbao hocasına oyuncuları becerikli hale nasıl getirebiliyorsunuz çok sabırlısınız diye sordum. Kendisi bizim için iyi oyuncu kötü oyuncu yoktur. Bizde hızlı gelişen yavaş gelişen oyuncu vardır dedi. Yani mutlaka gelişir dedi. Bu pencereden bakarsanız her çocuk sizin için çok özeldir dedi. Bu pencereden bakmak çok önemli şimdi 12 yaşındaki bir çocuğa güçsüz diyen kafalar var etrafta. Güç nedir kuvvet x sürattir. Şimdi mesela çocuğun birim gücü 3 kuvveti 1 hızı 3 ama güçsüz diyorlar. Bu çocuk 17 yaşında testosteron salgılayacak kuvvetlenecek zaten kendisine gelecek. Gücü egzersizlerle yüzmeyle ve başka şeylerle salon çalışmalarıyla 4,5,6 olacak. 

Peki kuvveti çok iyi sürati düşük büyüdü o da kuvvetlendi ama hızı düşük olduğu için birim gücü diğerinden daha düşük kaldı. Yani güç ne demek kuvvet ne demek sürat ne demek sürat ne kadar sürede gelişir kuvvet ne kadar sürede gelişir kan nedir testosteron nedir bilmezsin 12,13 yaşındaki körpecik çocukları kaybedersin ve onlarda yok olup gider. Eminim Almanlar da bu yüzden tonlarca yeteneği mahvettiler. Bak eski Almanlar'a hepsi 1.90 boyunda disiplinli oynuyorlar diye doğru yapıyorlar diyorlardı. Ama yine ispanya yine İngilizler izleniyordu. 

Mesela Lampard'ı 14 milli takımı seçmelerine katılıyor ve fiziki yetersizlikten dolayı İngiliz milli takımına seçilmiyor. Aynı Lampard Premier Lig'de 167 maç üst üste oynama rekoru kırıyor. Premier ligin en değerli oyuncusu oluyor. Chelsea tarihinin en çok gol atan orta sahası oluyor. Yani bu eleştirim sadece Türkiye'deki eğitimcilere değil bu eleştirim dünyadaki bütün futbol eğitimcileri adına. Mesela Shakhtar Donetsk büyük yatırımlar yaptı Lucecu'yu getirdikten sonra Porto’nun scout ekibini aldı. Yani yeniden bir şey kurmaya kalkışmadı. 

O porto scout ekibi 20-30 tane Brezilyalı oyuncu getirdi ve bunlar Shakhtar'a müthiş bir katma değer yarattı. Onun hedefi oydu ve başardı. Shakhtar'ın altyapısında birçok Ukraynalı oyuncu oynuyor ama adam futbolun endüstri tarafını unutmayıp scout ekibinin bulduklarıyla kazandı. Ukrayna yani nüfusu 4 milyonluk bir ülke mesela dinamo Kiev’in u19 takımı 6 maçta 5 galibiyeti var avrupa da demekki bu iş kalabalıkla alakalı değil. Ukraynalı, Brezilyalı falan olmakla alakalı değil. İşin mantalitesini çözmen lazım ona uygun bir ekip kurman lazım yetenek beceri ayrımını bilmek lazım ve olabildiğince bilimden faydalanmak lazım ancak bunun bir oyun olduğunu da unutmamak lazım işte burda pedagog devreye giriyor. 

O yüzden teknolojiyi bilgiyi bilimi çok iyi kullanmak lazım. Soruya dönecek olursak Futbolcu fabrikası olmak ikinci planda tabii inşallah o da olur fakat ülke insanına sporu sevdirmek, başarılı insanlar yetiştirmek bence bu inancı aşılamak çok iyi bir misyon ve vizyonla başarabiliriz. Ama sorumluluğumuz çok fazla. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeni medyada gazeteci kimliği

Yeni medya, diğer bir deyişle ‘Alternatif medya’, 2000’li yılların başında gelişen web 2.0 teknolojisiyle beraber ana akım medyanın aksine topluma, içerik ve söylem olarak çok daha farklı imkanlar sunan bir platforma evrildi. Yeni medya, klasik medyanın tek taraflı iletişim sunan modelinin aksine üreticilerin ve tüketicilerin aynı ekosistemin bir parçası olmasını sağladı. Ancak bu yeni düzenin beraberinde getirdiği birçok sorun da kamuoyunu oldukça meşgul ediyor. Günümüzde iletişim teknolojilerindeki hızlı ilerlemeler yeni medya, internet ve sosyal medya gibi pek çok yeni kavramın medya literatürüne girmesini sağladı. Bu yeni oluşumlar sosyolojik, kültürel ve ekonomik alanda da birçok değişim ve dönüşümleri beraberinde getirdi. Yeni medya, teknolojiyi tanımlayan donanım ve yazılımın yanı sıra bireysel ve toplumsal bir boyut da içermekte. Bireysel açıdan ele alındığında yeni medya insanların iş yapma, çalışma, eğlenme ve düşünme yöntemlerini, yaşam biçimlerini, haber üretim ve tüketi

Yeni kaosa hoş geldiniz: Suriyelilere vatandaşlık

Memlekette sorunsuz bir güne uyanmak tozpembe rüyalarda mümkün olabiliyor. İskandinavya halkı bütün yıl boyunca durağanlıktan sıkılmıyor mu diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi. Ama memleket Türkiye. Yani kavga etmemiz gereken yeni bir konu daha. Yeni kaosa hoş geldiniz: Suriyelilere vatandaşlık. Konuyu birçok perspektiften değerlendirmekte fayda var. Zira Suriyelilere vatandaşlık verilmesinin dillendirilmesi bile birçok ilde ve sosyal medyada büyük bir tepkiyle karşılandı. Bu sebeple olaya sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan yaklaşmak en iyi çözümleme yolu olacaktır. Sayıları 2 milyona yaklaşan Suriyelinin vatandaşlık alması demografik yapıda ciddi ve kalıcı bir değişiklik yaratacaktır Seçmen yapısında son derece önemli ve belirleyici, siyasi dengeleri ciddi olarak etkileyebilecek, Türkiye'nin sosyal dokusunun ötesinde bir duruma işaret edebilecek, popülist girişimlere açık bir kütlenin ortaya çıkması muhtemel. Sayısı milyonlara dayanan Suriyelinin iş sahibi olacaklarını, evlenece